10 Haziran 2010 Perşembe

Aziz Tuna: “Can Almak Kolay mı?”


Sıkı bir okuyucu olduğunuz biliniyor, beğendiğiniz türler nedir, neler okur ve takip edersiniz? Deli Gücük sizin en beğendiğiniz kahramanların damıtılmış bir sentezi mi? Yoksa eksikliğini hissedip de yarattığınız bir kahraman türü mü?

İlk söyleyeceğim şey şu, gazete okumuyor televizyon seyretmiyorum. Okuduğum kitaplar dönemsel olarak değişkenlik gösteriyor ama son zamanlarda sosyoloji ve tarih kitapları okuyorum. Deli Gücük, bir eksiklikten yola çıkarak üretildi diyemem, ben hem kahraman arketipine dayanan hem de “hayır hiç de değil” denilecek birini düşündüm. Muğlak bir yerde durmasını, türler arasında gezinmesini istedim. İnsan teki kendi hayalinin peşinden koşmalı. Her gün kıyamet yazılır hayatta, işine bakacaksın, kendi hikâyeni anlatacaksın. Ne diyor Deli Gücük “Hayat kısa yol uzun”…Demedi ama diyebilir


İkinci albümde daha tereddütlü, kendinden daha çok şüpheye düşen bir Deli Gücük var. Bunun özel bir sebebi var mı?

Aklımda hep şu vardı. Deli Gücük şu veya bu nedenle korku yaratıyor. Hepimiz suçlanmaktan korkarız, bunu hissetmek için suçlu olmamız gerekmiyor. Deli Gücük, eğer korkutuyorsa bundan rahatsızlık duymaması imkânsızdı. Masum ve masumluğundan emin olan, özgüvenli biri de acı çeker, çekmeli de… Hayat türlü acımasızlıklarla dolu, bu acıyı bir şekilde paylaşmayan iyi biri olamaz. Mutlak bir huzurla dolaşamaz bozkırda, dağlarda. Üstelik gerekirse can alıyor, can almak kolay mı? Biraz bu meseleyi hissettirmekten yanayım. 


Linç temalı bir novella görüyoruz yeni albümde. Bu öyküyü yaratmanız arkasındaki sebepler neydi?

Kalabalıkların kendini hep mağdur ve haklı sanmasından ve sırf bu noktadan hareketle öfkeyle yapacağı her şeyi mubah saymasından oldum olası korkmuşumdur. Uygarlık tarihi sayısız linçle dolu... Bir suç işlendiğinde günah keçilerinin derdest edilmesi beni hep rahatsız etmiştir. Biraz ona değinmek istedim. Aklımda hep Arthur Penn’in The Chase filmi vardı. İlk gençliğimde başımı döndürmüştü, korkunçtu. İleride de benzer temalar içeren hikâyeler anlatmak isterim. 


Deli Gücük senaryoları oluştururken ilk hareket noktanız ne oluyor? Neyi kattığınız andan itibaren o öykü sizin için olmuş sayılıyor?

Böyle bir formül yok aslına bakarsan, üstelik bu hikâyeler farklı zamanlarda üretildi. Ben asıl olarak hikâyenin insani bir bağlam içinde anlatılmasından yanayım. Kötülüğü ve kibri anlatırken bile bir yakınlık hissi verebilmek isterim. Şeytansı kötülere ve meleklere inanmam. Ama hayatın gaddarlığıyla hesaplaşmak da istiyorum. Dünya kadar alçak var, fırıl fırıl dolanıyorlar onu bunu suçlayarak, kışkırtarak…Deli Gücük’ün sessizliği biraz da ondan. 


Bugüne dek anlatılmamış en büyük Deli Gücük öyküsü ne hakkındadır sizce?

Bilmiyorum ama ilgi çekici olan sanıyorum geçmişi hakkında olandır. Henüz çizilmemiş senaryolar var. Üzerinde çalıştığım uzun hikayeler var ama şartlar gereği hep kısa ve daha çabuk verim alacağımız işlere yoğunlaşıyoruz. 


Karakterin yaratıcısı olarak siz nasıl tanımlarsınız Deli Gücük'ü? Aziz Tuna'nın Deli Gücük'ünün ayırıcı, karakteristik özelliği nedir?

Benim için Deli Gücük vicdan azabı çeken bir adam. Pek çok hikayesi oldu, bazen dahil olduğu ve bazen yanından geçtiği hikayeler yaşadı ama sanıyorum benim için o kefaret ödeyen biri. Kahrolası dünya derken ağlayabilecek biri gibi geliyor bana…Öfkeli, huzursuz, yalnız, marjinal vs ama asıl olarak vicdan sahibi bir adam.


En beğendiğiniz Deli Gücük öykünüz hangisi?

Bir hikâyeyi bitirdiğimde o benim için bitmiş oluyor, pek geriye dönmüyorum. Çizildiğinde tekrar bakıyorum, başka bir şeye dönüşüyor o zaman. İlk yazdığımda daha mutlu oluyorum diyebilirim sonrasında ne hale geldiğini merakla izliyorum o kadar. Bence güzel olan ortak bir üretim çıkartmak... Pek çok insanın bu işe katılması, farklı yorumların ortaya çıkması. Güzel olan hikâye bence işin kendisi...


Deli Gücük'ün en beğenilen yönlerinden biri de benzersiz diyalogları. Bu geniş kullanım, lehçe, ağız ve deyiş havuzunuz nasıl oluştu?

Yok bunu kabul edemem, teşekkür ederim ama bu kadar benzersiz değilim. Güçlü edebi damarlarımız olduğunu düşünüyorum. Ben sadece hayallerimin peşinden giderken onlardan faydalanıyorum. Aslolan hikayedir, yazarı unutabiliriz.


Genç yazar heveslilerine bir tavsiyeniz var mı?

Çeviri değil Türkçe roman okusunlar, büyük yönetmenlerin filmlerini izlesinler. İsimlerini unutsunlar. Az konuşsunlar, yazdıklarıyla hatırlanacakları bir hayat dilesinler. 


Stan Lee mahlası altında 60larda bir takım çizgi romanlar çıkardığınız doğru mu?

Külliyen Yalan. Mahlas kullanmam.

seruven.org'tan alınmıştır.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...