5 Nisan 2013 Cuma

Talep Yaratacağını Düşünüyorum Çünkü Eksiklik Var


Deli Gücük çizerlerinden Murat Başol'la sohbet ettik. 

Karanlık çizgileriniz var, sevdiğiniz öykü türleri de bu yönde mi?

Evet öykü türleri yüzünden tercih ettiğim bir karanlık çizgim var. Öykü içeriğine göre çizgi ve atmosferde değişiklik olmalı. Ama öykülerin sağlamlığı karanlık ya da eğlenceli oluşundan daha önemlidir. Ben genelde iyi, çarpıcı hikayeler peşindeyim. İyi hikaye çizgiyi de yükselten bir eküridir. Beraber koşmak için gerekli bir koşul olduğuna inanıyorum. 

Bir çizer için, günümüz ülke koşullarında freelance çalışmanın olumlu ve olumsuz yanları neler? 
Direkt olarak şunu söyleyebilirim; Bizde freelance çizer olmak çarpık bir durumdur. Çizginizi zamanla bozan bir süreçtir freelance olmak. Üslupsuzluğa yol açmaz ama tam tersi çoklu üslup içinde bulursunuz kendinizi. Bir çeşit bukalemun çizer olursunuz. Sürekli gelen içeriğe göre davranırsınız. Normalde sağlıklı bir sektörümüz olsaydı, çizerlerin üsluplarına göre işler yönlendirilirdi. Ama tersi yapılıyor işlere göre çizerlerin üslupları yönlendiriliyor. Mesela Deli Gücük çiziyorsunuz, çat telefon çocuk maması markasına karakter çizim işini görüşüyorsunuz ajansta. ilk zamanlarda enerjim yetiyordu ama şimdi sinir bozucu olduğunu söyleyebilirim. - Ee o zaman yapma kardeşim diyebilirsin. Ama  iyi yanı var. Ekmek parası kazanırsınız, başka da birey değil. Kişisel olarak yan etkisi, bende üslup konusunda tatminsizliğe yol açtı. İneceği durağı beğenmeyen otobüs yolcusu gibiyiydim.  Bu aralar iyiyim çok dağıtmıyorum kendimi çünkü kendime ait bir ofisim ve ekibim var. Farklı işler geldiğinde çizgisi uygun olan arkadaşlara paslıyorum. 

Bir senaryoyu resimlemek nasıl ve ne uzunlukta bir süreç sizin için?

Ben mizah dergilerinde çizerek yetişen birisiyim. Oralarda pek ön çalışma yapılmaz çünkü zaman azdır, oysa özellikle çizgi roman için ön çalışma önemlidir.  Nasıl yazar senaryoya paldır küldür girişemiyorsa, çizer de öyledir. Demlemek gerek hikayeyi. Bu aşamayı daha çok seviyorum. Üzerinde düşünmeyi araştırma yapmayı. Operasyonel kısım olan çizim döneminde kafanın rahat olması gerek. Hâlâ adamın kıyafeti şöyle mi olmalı filan diye düşünmek anlatımdan uzaklaştırıyor sizi, dalıp gidersiniz. 

Mizah dergilerindeki çizgi ortamı nasıldı? Geriye dönüp baktığınızda hikayeler-anlatım biçimleri sizce nasıldı? 
Çok zordur dergilerde çalışmak, ağır iştir. Uzun bir yoldur. Kolektif ama bir o kadar da bireysel bir alandır dergi. Çizdiğinizi, herkese gösterir fikrini alırsınız, ustaya gösterirsiniz bişeyler söyler ufkunuz açılır, usta-çırak dönemi bugünün dünyasının terk ettiği en önemli kayıp değerlerdendir. Usta aktarırken kendi ustasından gördüğünü damıtır, siz o damıtılmış olanı  fark etmeyerek alırsınız. Ama damıtılmış bir bilgi aldığınızın farkında olmazsınız. Sanırsınız ki, bu daha da önceki ustanın kuralları ve yıkmaya çalışırsınız, reddersiniz. Zulüm gördüğünüzü zannedersiniz. Ve bir yerlere ulaşırsınız. Ustanızı aşmanız şart değil ama  ustanın ustasını aşmışsanız, tamam! ilerleme var demektir. Siz de, kendi ustanızı eğer olursa çırağınızla aşmayı deneyeceksiniz ama çırak sizi aştığını zannedecek, bu ilişkideki ontoloji böyle devam eder. Sonuç olarak hep yeni olanı bulmaya çalışırsın. Sanıldığı gibi usta-çırak ilişkisi, çok kapalı, gelişimden uzak bir primitif ilişki değildir.  Tam tersi yeninin peşinden koşmaya teşvik edicidir.  Mesela bugün usta-çırak yerine copy-paste ilişkisi yaşanıyor. Pek yeninin peşinden değil eğilimlerin peşinden koşuluyor.

Hikayelerle ilgili şunları söyleyebilirim. Esprici esprisini yazmaz kendi çizgisiyle olabildiğince eskizler balonlarını yazardı. Siz oradaki ruha sadık kalarak daha iyi nasıl anlatabileceğinizi düşünürdünüz. Çizgi roman öyküsünü yazan da aynı şekilde yapardı. Değişik ortamlar vardı mesela 1990-1991'de Çarşaf dergisinde çalışırken 50-60 lı kuşak oradaydı. Zeki Beyner usta vardı orada, Kapakları o çizerdi elinde eksik olmayan sigarasından küller, guaşla boyadığı alanlara düşerdi. Temizlerdi ama tam olmazdı. Beyazlar hep gridir Zeki Beyner'de. İbrahim Ersaraç vardı fotür şapkasıyla gelirdi şapkasını portmantoya asar, ceketi kravatıyla oturur masasına tatlı tatlı çizerdi, tam istanbul beyefendisiydi ama çok hard core hikayelerde dinlerdik kendisinden. Zeki abiye arkadaşları gelirdi Cafer Zorlu, Nehar Tüblek..  sonra Avni'deyken kendi kuşağımla beraberdim çok eğlenceliydi. Daha fazla kendimi ifade edebildiğim yerdi. Benim çalıştığım dönem nefis performansların çıktığı dönemdi. Herkes ustalarını aşıyor yeni fikirler hayat buluyordu. Hikayecilik haftalık sayılarda bile iyi yerlere gelmişti. Tabi ithal edilen senaryo formları vardı ama onlar da olmalıydı.  Ciber punk hikayeler ya da kısır döngü ve terse yatırma finalleri gibi kalıplar vardı. O dönem için çalışıyordu bu hikayeler. Heavy Metal çizerleri gibi çizmek Moebius gibi konular bulmak gibi arayışlar vardı. Bir de gayet kalıcı olan bizi anlatanlar var. Suat Gönülay bence bir fenomendir. Haftaya ne olacak acaba diye heyecanla beklerdim. Engin Ergönültaş'ın lezzetli hikayeleri. Kemal Aratan, kendi yazdığı kısa çizgi romanlarını alın, kısa film yapın nefis olur. öyle güzel. Gani Müjdenin yazdığı Sencer'in çizdiği Balat Hikayeleri'de çok güzeldi. Sencer'in kamerası çok çarpıcıdır burada. ilban Ertem'in Vicdan'ı ve önceki hikayeleri vb. bugün bu kadar çeşitlilik bulamıyoruz çünkü dergi sayısı da azaldı ve sayfalarında daha az çizgi roman örnekleri görüyoruz. Dolayısıyla hikayecilik te ilerlemiyor. Şöyle hızlıca bakarsanız takip edebildiğim kadarıyla yeni nesilden Ersin Karabulut gözünüze çarpar. Emrah Ablak, kişisel gayretiyle kendi albümünü çizdi. Oky'nin yazdığı Çarpışma kayda değer işlerdi. Hem çizgisiyle hem senaryosuyla ilginç albümler var mesela Ender Özkahraman'ın Yıldız Tutulması pek çok genç okuyucu için  şu yaşadığımız dezenformasyon ortamında çok çarpıcı bir albüm.

Bugün Dg serisi ve Dumankara' dan sonra dergi haricinde de bir çizgi sektörünün olabileceğini görüyoruz. Talep yaratacağını düşünüyorum çünkü eksiklik var. Yeni okuyucular da hep çıkacak. O zaman hep çizmek gerek. Ustaları da tetiklemek lazım. Mesela Suat Gönülay  ve Kemal Aratan  yeni grafik albüm yapsa bol ve iyi tanıtımla yayınlansa Çizgi roman yayınında bir Şınayder bir Drogba etkisi yaşatır. 

DG’yi tanımlasanız… 
Deli Gücük, bence grafik roman yayıncılığı için avangart bir role doğru gidiyor. Çoğu çizere cesaret veriyor. Kolektif çalışmanın güzelliğini temsil ediyor. Herkes bişeyler yapmak istiyor DG ile ilgili. Belki DG nin başını çektiği hikayelerin olduğu grafik romanlarla dolu dergi bile olabilir ama okur tabanı şu an için yeterli değil. Yeni romanlar için güzel yollar açtığını söyleyebilirim. Çizer gelişimi açısından da iyi bir platform sağlıyor. Yeni çizerlerin ortaya çıkması için de iyi bir kapı. Benim için de vitamin oldu. I love DG

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...