29 Temmuz 2010 Perşembe

Uğur B. Sertçelik: “Çizgi Romanın da Bir Mühendisliği Var”



Deli Gücük çizerlerinden Uğur ile sanat, hayat ve çizgi romanlar hakkında konuştuk.

Uğur, mühendis olup sanatla uğraşmak nasıl bir şey...
Mühendis olup sanatla uğraşmanın benim açımdan en ilginç noktası, farklı iki yaşam tarzını bir arada sürdürmek olabilir. Şöyle açıklıyayım, gündüz herkes gibi işime gidiyorum, akşamları ve haftasonları ise yıllarca okuyup kendilerine özendiğim kostümlü çizgi roman kahramanları gibi gizli kimliğime bürünüp çizmeye başlıyorum…Son dört yıldır bu şekilde çalışıyorum.
 

İster istemez bir kıyaslama yapmış olmalısın. Güzel Sanatlarda yüksek lisans yaptın çünkü…

Bir kıyaslama yapmam gerekirse, mühendislik ve çizgi roman çok uzak konular değil bence. Çizgi romanın da bir mühendisliği var. Çünkü sanat yapıyorum diyip devasa tuvallere boya bidonları fırlatıp hah bu oldu! demiyorum. Çizgi roman öncelikle bir disiplin işi, zamanı çok iyi kullanmak lazım, belli bir plan doğrultusunda çalışıp, bir senaryoyu size ayrılan birkaç sayfaya en doğru şekilde ve okuyanın en rahat anlayabileceği şekilde aktarmak lazım, bu da mühendisliğe çok uzak bir nokta değil bence. Her çizer kendi tarzını oluştururken yaptığı şey de tam anlamıyla bu işin mühendisliği. Bir çizeri çizgisinden tanırız. Çizer de bu çizgiyi oluşturana kadar farkında olmadan uzun bir süre bu işin ARGE’sini yapıyor. Bir çizeri diğerinden ayıran da, belli sorunlara getirdiği çözümler oluyor ve bu da onun tarzını oluşturuyor. Çizgi roman ve mühendislik denilince aklıma Scott Mc Cloud geliyor; “Çizgi Romanı Anlamak”, “ Çizgi Romanı Yeniden Keşfetmek” diye iki kitap yazdı, şu anda MIT’de, Microsoft’ta, Electronic Arts’ta görsel iletişim seminerleri veriyor.
 

Sanatçı kaprisi yapmıyor musun örneğin
Yukarıda da bahsettiğim tuvallere boya bidonu fırlatıp sanat yapsaydım ve hayatımı bununla kazansaydım çok güzel kapris yapardım.
 

Senin için karikatür kökenli diyebilir miyiz? Şimdilerde foto realistik işler yapıyorsun o yüzden sordum…

Ben kendimi pek öyle görmüyorum. Karikatür konusunda hiçbir zaman çok hevesli olmadım, para kazanmak için yaptığım işler genelde karikatüre yakın olduğu için uzun bir süre öyle çizdim. Şu anda yaptığım işler için pek foto realistik diyemem ama Tam Macera’ya çizdiğim Meşhur Hafiyeler öyleydi, bir sayfayı bazen 3 günde bitiriyordum. Gerçekten çok yorucu ve sabır gerektiren bir süreçti. Zaten şu anda en çok kafayı yorduğum nokta da bu, kaliteli bir iş çıkarıp aynı zamanda nasıl hızlı çizerim bunun yolunu bulmaya çalışıyorum. Genelde günde 1 ya da 2 sayfa (çinileme hariç) çiziyorum. Ve şunu farkettim ki bu tür hızlı çizilen sayfalar daha önceden çizdiğim foto realistik işlere göre daha tatmin edici oluyor (ya da zamanımın eskisinden az olduğu gerçeği yüzünden kendimi kandırıyorum :)
 

Çizgilerinde gore etkisi çoğaldı. Korku literatürünü andıran grotesk sahne ve tiplemeler kullanıyorsun. Üzerine kalacak, Slayer hikâyecisi olacaksın…

Keşke olabilsem. Son zamanlarda daha fazla bu tür şeyler çizmeye başladım ve galiba kendiliğinden bir yönelme oluştu. Ayrıca yaratık çizmekten zevk almayan çizer yoktur sanırım.Çizerken benim için önemli olan farklı duygusal ifadeleri verebilmek ve hikayede bir atmosfer oluşturabilmek. Korku hikayelerinde de bunu yapmamı sağlayacak yeterince malzeme var. Bunun yanında çok ağır bir melodram senaryosu gelseydi onu da bayıla bayıla çizerdim, ama ne yazık ki gelmiyor……
 

Görsel olarak kendini nasıl besliyorsun? Filmler, fotoğraflar…

Sinema, çizgi romanlar ve mizah dergileri diyebilirim. Genelde isme göre takip ediyorum, yani genelde beğendiğim yönetmenlerin filmlerini izliyorum, çizgi romanda ise çizerine göre., Hikaye ne kadar güzel olursa olsun beğenmediğim bir çizerin kitabını sonuna kadar okuyamam. Mizah dergileri de Suat Gönülay, Galip Tekin, Kemal Aratan, Bülent Arabacıoğlu, İlban Ertem gibi ustaları tanımama vesile oldu. Bir hikayeye hazırlanırken filmlerden ve fotoğraflardan yararlanıyorum . Genelde mekan çizerken filmlerin karelerini dondurup bakardım, ama artık vaktim olmuyor. Bu konuda internet çok işime yarıyor, mümkün olduğunca fotoğraf referanslı çizmeye çalışıyorum. İlk çizdiğim hikayelerde herşeyi bakarak çiziyordum, mesela bir ceketin kıvrımlarını çizmek için bile fotoğraf araştırıyordum, şu anda sadece obje ve mekanlar için fotoğraf kullanıyorum.
 

Deli Gücük sence bir korku karakteri mi?

Amacı korkutmak olsaydı böyle bir şeyi kabul edebilirdim, ama hikayelerin sadece korku türüne ait olamayacak kadar zengin olduklarını düşünüyorum.
 

Çizgi roman aksiyondur diyenlerden misin?

Kesinlikle böyle bir düşüncem yok, olsaydı zaten o tür şeyler çizerdim. Soru aklıma Örümcek Adam çizeri Ross Andru’yu getirdi, bu türün en iyi örneklerini verdiğini düşünüyorum.
 

Kargalar konuşur mu?

Akıllı hayvanlar olduklarını biliyorum, konuşsalar bile az ve öz konuştukları kanaatindeyim.

Fotoğraf: Kerem Yücel

seruven.org adresinden alınmıştır.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...