İçerik derken, sinema ağzıyla -bir dönem çalışması- olduğunu, dönemle ilgili bilgilendirebildiği özellikle belirtilmeli. Osmanlı’nın son dönemindeki kaotik ortam böyle bir anlatı için uygun olsa gerek. Bu politik veya askeri anlamda değil, toplumsal tedirginlik anlamında geçerli. (başka bir kaosta Yunus Emre, Mevlana çıkarken bu son çöküş karmaşasında Deli Gücük kalıyor Anadolu payına)
Korku ve dehşet hikayeleri arayışındaki korku müptelaları için hikayelerin genel bir ilahi adalet ekseninde kaldığını söylemek gerek. Bu da Osmanlı devriyle değil de şu devirle ilgili. Hepimiz intikam yoluyla adalete doğru doluyoruz. Bu anlamda hikayelerdeki intikam, korku ve dehşetten çok, hoş bir tatmin veriyor. Güçlü duygusal tepkilerin yumuşaması bizi metin ve çizginin gidişinden zevk alma olasılığına da yaklaştırıyor. Korku müptelalarının zevki ise biraz yarım kalıyor.
Karakter olarak Deli Gücük, yedi kargası ile dolaşan kara adam, özellikle verilen bir kararla kenardan, dolaylı, dolaysız dokunuyor hikayelere. Tekinsiz bir seyyah, intikamcı bir cin, ağaç dibinde uyuklayan adam, sadece söylenti, hikayenin direği, ama çoğunlukla yancısı. Diğer karakterler, yani sıradan ademoğulları bildiğiniz gibi. Siz sırtınızı vermeyin yine.
Hakan Tacal
link
link
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder